31 Ocak 2012 Salı

Şike var mı Şike?

Tayfur Havutçu'nun ortaya çıkan kayıtlarının ardından onu kesinlikle savunmam ve takımın başında görmek istemem. Efsane Başkan ''ben yaparım, Tayfur yapmaz'' dese dahi istemem. Duyduğumuz, okuduğumuz, Süleyman SEBA'dan gördüğümüz Beşiktaş'lılık duruşuna yakışmadığını düşündüğüm için istemem.

Tribüne aylarca asılan, her maç söylenen tezahüratllarla bu duruştan çark edilmiş olsa da hala 'Aklanın da Gelin'in arkasındayım.

Aam herşey bir tarafa bu insanlar niye 6 ay hapis yattı? Tek gördüğümüz, okuduğumuz maç öncesi rakip takım oyuncusuna transfer teklifi olduğu için. O da sadece menejeri aracılığıyla ve İBB Kulüp Başkanından da onay alınarak. Bu kadar kolay mı insanı özgürlüğünden en önemli hakkından mahrum etmek?

Bugün gelinen noktada Galatasaray yıllardır sergilediği tutumunu bugün bir kez daha ortaya koydu ve maç öncesi rakip takım oyuncusu için transfer teklifinde bulundu, hatta Netaci'nin açıklamalarına göre kulüpler de anlaşmış. Tam da Antlaya maçı öncesi..
Şike var mı Şike?

30 Ocak 2012 Pazartesi

Keşke BEŞİKTAŞ'ımız için kopsaydı bu fırtına...

Bir kıvılcım sıçradı tekrar Beşiktaş tribünlerine. Bu kıvılcımın başlangıcı YD'nin TFF'deki konuşması ve ardından Rıdvan Akar'ın aşağıdaki yazısının FORZA'dan 2 kere kaldırılması oldu.

Şimdi tüm bloglar, hatasından geri dönen FORZA çalkalanıyor. Protestolar başladı.(Örn:yandaki pankart) Ama şunu söylemek isterim ki; YD'nin başkanlık döneminde yaptığı en kabul edilebilir ve küçük hatalardan biridir 'fernerbahçemiz' demek. Kendisinden başka kimsenin umursamadığı Kulüpler Birliği Başkanı sıfatının altını doldurmak için söyledi belki de bunu.

Beşiktaş'ın ruhunu, duruşumaza yaptıklarından, bize verdiği belki de altından kalkamayacağımız zararlardan sonra ayaklanmayanlar şimdi bir kelimeye takılıp YETER diyorsa. Bence YETMEZ DEMİRÖREN.

Son yıllarda maça kapalıya gidenler artık amigoların seyirciye hakim olamadığını, Beşiktaş'ı desteklerken susanların Emre ve Fenerbahçe'ye küfür ederken nasıl kendineden geçtiklerine şahit olmuşlardır. Bizi birleştiren tek değer BEŞİKTAŞ'ı kaybediyoruz. YETMEZ DEMİRÖREN.

Forumlarda, bloglarda 'Takım tam da iyi giderken...' ile başlayan cümlerler kurulmaya başlandı. Hani sevinmek için sevmemiştik? Hani öyle şampiyon olacağımıza Şeref'imizle 2. olurduk? BEŞİKTAŞ'ı düştüğü bu durumdan kurtarmak için kötü günü mü bekleyeceğiz? Belki de tarihimizdeki en kötü günleri, en büyük utançları yaşamıyor muyuz? Bank Asya'da oynasak ne olur. Semt Bizim, Aşk Bizim değil mi?

Kendimizi çok da güzel sorgulayan, yargılamayan ama uyaran çok içten bir yazı. Şapkamızı önümüze koyalım ve düşünelim. Biz nerde yanlış yaptık?
Eline sağlık Rıdvan Akar. Tek katılmadığım şey, bu tepki için çok geç kalındı. Tepkinin nedeni kullanılan bir sözcük değil bu güne kadar yapılanlar olmalıydı. Değerlerimizi kaybederken sustuk, bir sözcüğün peşinden mi kopmalıydı bu yaygara sizce?

Elleri çapraz sallayalım tamam da BEŞİKTAŞ'ımız için mi? 'Fenerbahçemiz' için mi?

Son olarak kıvılcımı ateşleyen yazı ile bitirmek istiyorum;


Beşiktaş taraftarı olarak bizler kendimizi Çarşı olarak bilinen o büyük şemsiyenin altında hissederiz. Zira Çarşı pek çok konuda bizim adalet ve vicdanımızla örtüşen bir duruş sergilemiştir. Bunun son örneği Van için gösterilen duyarlılıktı. 
Ancak saygınlık zor kazanılan ama çabuk kaybedilen bir haslettir.
Çarşı'nın Pluton'dan Etoo'ya, nükleer santralden Hasankeyf'e kadar pek çok konuda gösterdiği hassasiyeti kendi "varlık nedeni" ile yani Beşiktaş ile de göstermesini beklemek hakkımızdır.
Eğer sevdalısı olduğunuz kulubün başkanı Şike Soruşturması sürecinde Fenerbahçe'yi kurtarmayı kendisine görev edinmişse, eğer sevdalısı olduğunuz kulübün başkanı doğruları dile getiren -geçmişten beri dost olduğumuz- Altay Kulübünün başkanına "okur, haddini bil" demişse ve en beteri de sevdalısı olduğunuz kulübün başkanı "Fenerbahçemiz" sözcüğünü böylesine keyfiyet içinde kullanabiliyorsa, Çarşı'nın da bir tepki göstermesini beklemek hakkımızdır.
Aksi takdirde "Çarşı'nın neye karşı" olduğunu sorgulamaya başlarız ki o takdirde Çarşı'yı "Asi" yapan o A mahsun kalır....
Kusura bakmayın arkadaşlar, geçmişte çokça sorgulanan ve sizleri de çok rahatsız ettiğini bildiğim, "Çarşı - yönetim" iddialarını boşa çıkarmak içir tarihi bir fırsat elinizdedir. Bu fırsatı harcamamanızı tavsiye ederim.
En azından o Denizli maçında dayak yiyen Beşiktaşlılar için...isterim.
Benim duruşum ise şudur: Statta iki elimi havaya kaldırır ve çapraz sallarım: 
YETER DEMİRÖREN
Rıdvan Akar

3 Ocak 2012 Salı

Özlemiştik... Feridun Düzağaç

Türkiye'de Futbol adına klişelerin dışında birşeyler okumamızı sağlayan yegane mecmua'nın Radikal Futbol olduğu (ya da benim sadece onu bildiğim) zamanlardan sonra aklımda kalan Beşiktaş yazılarını hep Feridun Düzağaç'tan okudum. Kendine has üslubu ve futbol 'endüstri'sine karşı olan duruşu ile hep içimizdekileri yazdı.

Bugün Hürriyet'de yazılarına tekrar başladı. Demirören gidene kadar oynatmayı bıraktığı kalmemini o gitmeden tekrar eline aldı. İyi de yaptı. En iyi muhalefet susmak değil karşı durmaktır.

Hoşgeldin Feridun Düzağaç.

NOT: ilk yazısındaki 'içi dışı şık adam Tayfur Havutçu'ya sportif direktörlüğün çok yakıştığı' görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Bir sonraki paragrafında değindiği üzere Sadri Başkan dava bitene kadar susmalıysa, Tayfur Havutçu da klüpteki tüm görevlerden uzak durmalıydı.

dipnot: feridun düzağaç pasta resmi 'özel pastam' internet sitesinden alıntıdır.