Bira yazı dizisine adam akıllı not
alarak tadım yaptığım biraları tanıtarak başlamıştım. 3’ü de özel Belçika
biralarıydı. Şimdi bu yola çıkmaya karar verdikten sonra gerçekleştirdiğim ilk
seyahatimde tattığım biralara geçebiliriz.
Güncelleme yapmak gerekirse; su
an 46 farklı çeşit denemiş bulunmaktayım. Efes serisi biralar ve TR market
ürünleri diğer biralar bunların içinde yok. Sadece Gusta ve Tuborg Gold %100
Malt puanlandı. Amaç da içtiğimiz Pislner’leri ve Buğday biralarını daha iyi
yorumlayabilmek.
İlk seyahatim daha net söylemek
gerekirse Kuzey Almanya’ya olduğu için tadımda büyük ağırlığı Buğday biraları
aldı. Bu yüzden farklı tipler arasında yol almadan önce biraz bira tiplerine göz
atalım, biz hep neyi içiyoruz? Dünya’da neler var? kısa bir özet yapalım;
Öncelikle bizim Türkiye’de ‘bira’
diye tabir ettiğimiz ürünlerin çoğu LAGER tipi Pilsner biralar. Bu tip biralar
alttan fermante olurlar ve Bira’nın ilk keşfinden çok çok sonraları (1800’ler
civarı) keşfedilmişlerdir. İlk bira’nın milattan önce 6.000-10.000 sıralarında
yapıldığı ve içildiği çeşitli kaynaklarca iddia edildiğine göre Lager tipi
biraya geçişin ne kadar zaman aldığını görmek zor olmayacaktır. Lager
Almanca’da ‘stoklama’ anlamına gelir ve bu tip biraların en önemli özelliğini
tarifler. Düşük sıcaklıkta fermante olan bu biralar daha uzun süreler
saklanabilmektedir.
Pilsner, Lager tipi biraların bir
alt koludur ve tüm dünya’da en çok içilen bira türüdür. Nedeni ağırlıklı olarak
pazarlama stratejisi. Pilsner bira ilk açık renkli, görünümü göze hoş gelen ve
kolay içimli bira tipi olmuştur ve Çek Cumhuriyeti’nin Plzen şehrinde
keşfedildiği için bu adı almıştır. Daha önceleri topraktan yapılma (görünüş
olarak çok daha şık ve sofistike olan) bardaklarda içilen biralar saydam
bardaklarda göze hoş gelen rengi ile tüketilmeye başlandığında bu yönde büyük
bir talep ve tüketim oluşmuştur.
Sizleri daha fazla bira tarihi ve
detay bilgilerle sıkmanın anlamı yok, herhangi bir siteden buna benzer
bilgileri edinebilirsiniz. Son olarak şunu belirtmekte fayda var ki; Buğday
biraları LAGER tipi biralardır ve bu işi piri Almanlardır.
Schöfferhofer Heffeweizen: Almanya’da içtiğim ilk buğday birasıydı..
Bulanık sarı bir rengi tipik buğday birası kıvamında ama bizdeki Gusta’dan
biraz daha açık. Köpüğün o krememsı görünümü sizi de kendinizden geçiriyordur.
Buğday biraları görünümlerinden ötürü biraz hor görülen bir tarz. Pilsner’in
pazara hakimiyetinde çok kısa değindim yukarıda, görünüm önemli. Daha aromalı
bir bira olduğu için içimi biraz daha yoğun, damakta daha kalıcı ve Pilsner
gibi gaz oranı yüksek değil. Daha tatlı bir bira. İlk içtiğim buğday birası
olmasına rağmen beni vurucu şekilde etkilememişti ama beğenmiştim.
Aşağıdakileri içtikten sonra da fikrim değişmedi. Ortalamanın çok üstünde güzel
bir bira, ama Almanya’da iseniz, daha iyilerine layıksınız ve kolaylıkla da
Weihenstephan HeffeWiezen: En eski bira fabrikasından. ‘‘1040’dan
beri..’’ Başka söze gerek var mı? Evet çok şanslı bir insanım ve şans eseri
oturduğum Berlin’deki bir Kafe Weihenstephan biraları servis ediyordu ve o ana
kadar içtiğim en iyi Buğday biralarını tattım. O an not defterime düştüğü
yorumlar şu şekilde; Şimdiye kadar içtiğim en iyi buğday birası. Hefeweissbier.
Diğer tipleri hefeweissbier, dunkel, kristalleeissbier. Koku tipik buğday
birası, aromatik ve tatlımsı (meyveli), tadım bir o kadar dengeli ve yumuşak. Buğday
biraları aromatik yapılarından ötürü çok içmek sıkıntı olabiliyor ama
Weihenstephan’de böyle bir durum kesinlikle yok. 10 bardak iç ey yolcu, bana
mısın demez! Musluktan (Tap) içtiğimiz için de çok taze bir
biraydı. Zak Avery 500 Beers kitabında bu birayı şu şekilde yorumlamış;
Dünyanın en eski bira üreticisinden bu türde pek görülmeyen
şekilde portakallı şerbetçiotu içeren bir klasik, elma, muz ve karanfil tatları içerensolukpusluturuncu bira. Puan: 9/10
Maisel's Dunkel:
Dunkelwiezen,
yani koyu buğday birası. Bu biranın tadımını tam anlamı ile orman içinde
mükemmel bir atmosferde yaptım ve belki de bunun etkisi ile şu ana kadar
içtiğim en iyi buğday birası tahtını bir gün sonra Weihenstephan’dan aldı.
Rengi kahverengi – sarı arası. Tipik buğday birası bulanklığında. Resimde de
görebilirsiniz. Dunkel tipi olanlar bana biraz daha aromatik ve tatlı geldi.
İçim yine alışık olduğumuz Buğday içimi değil. Damaktan akıyor ve hiçbir
rahatsızlık bırakmıyor.Köpük hafif
kirli beyaz ve kabarcıklı. Aynı zamanda kalıcı. Taze bir bira. Bulduğunuz yerde
kapın derim. Rate beer puanı Weihenstephan’dan daha düşük olmasına rağmen ben
‘o anki atmosferin de etkisi ile sanırım’ bu birayı daha fazla beğendim. Puan: 10/10
Berliner Kindl Weisse: Berlin ile özdeşleşmiş özel bir bira. Yeşil
bira! Asitisesi biraz yüksek, köpük beyaz ve kabarcıklı. Yoğun bir aroma tadı
var ve damağınıza hücum ediyor. Alışık olduğumuz bira tadı değil. Biradan
yapılma kokteyl deseler inanırdım. 1-2 bardaktan fazla içimi zor gibi. Çok
dengeli de gelmiyor alışık olmadığım bir tat olduğu için. biraz fazla aromalı,
elma, limon vs gibi karışık bir tat var. Tercihim olmaz. PUAN: 2/10
Tabi buğday biraları bunlarla
sınırlı değil. Diğer biraların tadımı başka bir yazıya..
Akılda kalıcı espirili bir
bitiriş yaparak yukarıdaki sığ ve sınırlı yorumları unutturmak lazım. Bu konuda
bir efsaneden destek alalım; Bira nasıl içilir görelim....
Bu video ayrıca en büyük destekçim
olan, iflah olmaz Seinfeld hastası, sevgili eşim İRMİK’e gelsin.. Evet 'sabah
akşam bira içmemi destekleyen, bunun için yurtdışına gitmemi bile mantıklı
bulan' bir eşim var.. :)
Forza hala Samet Aybaba ile ilgili ne bir görsel kullandı, ne bir yazı yayınladı.
Sosyal mesajların Kralı, Gündemin 1 numaralı takipçisi ÇARŞI hala Futbol takımının Hocasına mesafeli.
Yıllarca YD'ye karşı durmayanlar şimdiden eski Kaptanları'na karşı.. Güçlü olmak için birlik olmak lazım. Biz bir değiliz ki... Yönetimden ne bekliyoruz ki? Hoca'dan ne bekliyoruz ki? Herkesin hesabı ayrı.
Herkesin Beşiktaş'ı sevdiğinden kuşkum yok, burada eleştirdiğim bu insanların gecesi gündüzü Beşiktaş, benden de daha çok seviyor ve sahipleniyorlar eminim.
Sorun şu ki; Beşiktaş kendini herkesten çok eleştiriyor, kendi içinde uzlaşamıyor çünkü bu alemin en aşkla seven insanları burada. Herkes Aşkı için çırpınmak istiyor ve kendi doğruları var..
Ama BEŞİKTAŞ artık herkesin kendi doğrusunu yapacağı bir yer değil. Yapılabilecek tek şey var. DESTEK, ne olursa olsun DESTEK. Düşene omuz verme zamanı, bizden olanı sahiplenme zamanı.
Yanlış mıyım? Belki.. ama şundan eminim bu duruş bize yakışmıyor. Kartallar gibi bir duramıyoruz bu ..t olmuş aleme karşı. Üzüntüm buna..
Evet, bundan yaklaşık 2 hafta
önce kendimize bir hedef koymuştuk. Sene sonuna kadar 50 farklı bira tadımı ve
bunların yorumlarının, resimlerinin yayınlanması. Geçen süre zarfında iyi
çalıştım. Türkiye pazarına hakim biraları portföye eklemeden 40 farklı çeşit
denemeye ulaşmış bulunmaktayım.
Bunların tanıtıma geçmeden önce ‘kendi
çapındaki yazı dizisiniz’ ile ilgli bazı kriter ve bilgileri de paylaşmak istiyorum;
Tadımdan anlamam, damağım iyi değildir. Bu
süreçte amaç gelişmek, bilgilenmek. Geyik. Yıllar sonra bu satırlayı okuyup
gülmek de ayrı bir hedeftir.
Hata yapmak serbest, birçok birayı ilk defa
denemiş olacağım, sadece kişisel duygu ve görüşler aktarılacak.
İçilen hemen hemen hiçbir bira uygun şartlar
altında test edilmemiş olacak. Çalışma alanlarım/şartlarım genellikle bir
restoran, karanlık bir bar, ağır bir yemek ile birlikte, loş ışıkta vs..
dediğim gibi amaç gelişmek, eğlenmek. Ne zor şartlar altında çalıştığımı görerek şimdiden
takdir ettiğinizi tahmin ediyorum..
Bilgilerle ilgili birçok kitaptan alıntılar
olacak, hepsini tek tek belirtemem ama topluca bir listeyi bir yazımda
paylaşabilirim.
Bu yorumları yaparken kaynağımın ne olduğunu,
bilgimin nereden geldiğini merak edenlere Cem Yılmaz ‘Bir Tat Bir Doku’da
gerekli cevabı vermişti. Sorgulamayın, zorlamayın. Kaynak:….
İçmeyi severim, en çok da içki
ortamlarındaki muhabbeti. Bunda Beşiktaş’lı olmam da bir sebep midir
bilemiyorum. Rakı, Viski, Votka, kokteyller, saçma sapan karışımlar derken
gerçekleştirdiğim Yurtdışı (Belçika) seyahatlerinden 70’lik özel bira şişeleri
ile dönmeye başladım. O biralardaki tadı ve farklılığı hissettikten sonra da
küçük çaplı bir hastalığa dönüştü Bira tutkusu. Eski tüm denemelerimi içtiğim
biralar bir kenara bırakarak bu işi araştırmaya ve sıfırdan her içtiğim birayı
not edip değerlendirmeye karar verdim. Bugünkü ilk yazımda ilk kıvılcımların
çaktığı ve henüz hiçbir şey bilmediğim zaman denediğim 3 biranın tanıtımını
yapacağım.
Leffe Tripel. Türkiye’ye giriş yapan Leffe’lerden değil. Özel
üretim bir bira. Aromayı hissediyorsunuz hemen, alkol orani 8.5 olmasına rağmen
içimi çok rahat, rahatsız edici bir alkol hissiyatı kesinlikle yok. Resimde de
görüldüğü üzere bulanık sarı bir tonu var ama buğday biraları gibi değil.
Harika yumuşak kremamsı bir beyaz köpüğü var. Kokusu ve tadı dengeli, ne çok
açık ne çok koyu.. Normal Leffe Blonde’a (Türkiye’ye de geldi) göre daha aromatik. İçindeki meyve ve tat aromalarını tabiki ayırdedemedim ama
içmekten büyük keyif aldım. PUAN: 8/10
Hoegaarden Grand Cru; Leffe tripele göre daha koyu ve yine hafif
bulanık. Turuncu ve sarı arası harika bir rengi var. Kokusu ve tat Leffe Tripel’e
yakın. Türkiye’deki hiçbir bira ile karşılaştırılamaz. Zaten isteseniz de kolay
kolay ALE tipi bira bulamazsınız buralarda. Değişik tatlar. Alkol oranı kırmızı
Tuborg’dan bile yüksek olmasına rağmen içimleri çok rahat. Sonradan bir
karışımla alkol oranının arttırılmadığını hissediyorsunuz. Ratebeer.com puanı
95. Fazla söz gerek yok sanırım. Yoğun kremamsı köpüğü, içiminin rahatlığı
tatlı ama rahatsız etmeyen yapısı ve kokusu. Tarif etmek için kelime
dağarcığımın gelişmesi gerektiğini anladığım ilk bira. PUAN: 10/10
ALE aslında bira ilk icat
edildiğinde üretimi yapılan bira tipi. Fermantasyonlarına göre biralar 2 ana
sınıfa ayrılıyorlar. ALE ve LAGER. Ale biralar üstten fermantasyonla üretilen
biralar.
Bu biraları tattığım yer Brüksel Granda Place'de Roy D'espagne. 1697’de inşa edilmiş bir yer. Adını zamanın İspanya Kralı'ndan
alıyor ve o zamanlar burası güney Hollanda’ya dahil bir Bölge imiş. 2.kattaki
(su an oturduğum yer) kısım İspanya kralı (Charles II) tarafından restore
edilmiş. Böyle bir bir ülkesinde ve mekanda kötü bira içme şansım o kadar az ki..
Son biramıza geçiyoruz bu günlük;
Barbar; Strong blond beer with honey! Yine hafif bulanık bir bira,
bizdekiler gibi su degil. Şişesi ve bardağı çok şık. Tıpalı şişeleri daha sıcak
ve havalı buluyorum. Kokusu biraz daha tatlı. İçimi de diğer iki biraya göre biraz
daha yumuşak, tatlı bir bira sonuçta. Garsonun belirttiği gibi
Belçika’nın en iyi birası olduğunu düşünmüyorum. Alkol orani %8. Tatlı bira içmek ama şekerimsi
bir aroma, mevye suyu kıvamında bir karışım istemeyenler için ideal. Biradan
uzak duranlar için iyi bir giriş olabilir. Rate beer puanı 87. Bu puanın
değerini bildiğiniz bir bira ile karşılaştırma olması için şöyle açıklayım;
Efes Pilsen’in puanı:7 Bunlar overall puanlar, kendi kategorileri içerisinde
değerlendirildiğinde durum daha da değişiyor. PUAN: 8/10
Bugün sınırlı sıfat tamlamaları
ve maksimum kelime tekrarları ile tanıtımını yaptığımız biraların ilki Abbey,
diğerleri Strong Ale kategorisindeydi. Yani bunları kolay kolay bulamazsınız.
Bir sonraki yazımda biraz bira tiplerini kısaca özetleyip piyasanın hakimi bu
pilsner’ler ne ayak bunun biraz değerlendireceğim.
Demirören gitmeden önce öne çıkan en önemli mesajlardan biriydi; 'Çocukluğumuzun Beşiktaş'ını istiyoruz!!'
Peki neydi özlemini duyduğumuz? Çok net; 8 yılda Yıldırım Demirören ne yaptıysa tersi.
Beşiktaş'ımızın yeni Başkanı Sayın Fikret Orman aday olduğunda, konuşmalarını dinlediğimde açıkçası biraz çekincelerim vardı.
Ama şu an görüyorum ki Fikret Orman yalnız, yönetimde farklı görüşler ve çatlaklar var.. Medyanın da şişirmesi ile şu ana kadar şunu yaptı bu yüzden de bu görevi en iyi o yapar diyemeyeceğimiz insanlar önce büyük yankılarla görev alıp sonra görevden kaçıyorlar. Herkes kendi başarısının peşinde, taşın altına Sayın Başkan'dan başka elini koyan yok. Ve tüm bunlara rağmen, ÇARŞI'ya rağmen, Yönetimdeki çatlak seslere rağmen Samet Aybaba gibi bir ismi takımın başına geçirmeye cesaret edebiliyor bu Başkan.
Blogları okuyorum ve içimden hem üzülüyor hem gülüyorum. Herkesin reçetesi hazır, özkaynaktan yetişen futbolcular, Arma'nın değerni bilen oyuncular, saldıran bir Beşiktaş vs. vs.. Bu yorumlar meşhur yorumcularımızın su yorumuna benziyor: ''Gol yemeden 1 gol atarsak maçı kazanırız.'' Arkadaşlar, ne olur uyanın artık! Futbol o sizin çocukluğunuzdaki Futbol değil. FM'de 2 ligten takım alıp şampiyonlar liginde final oynatabilirsiniz. Ama FM'de..
Herkes Uzman, herkes hem Yönetici, hem Teknik Direktör, Hem Muhasebeci. Artık susma zamanıdır! Destek Zamandır! İçimizden olmayanları Beşiktaş'ın çocuğu ilan etmeme, Eski Kaptanlarımıza sahip çıkma zamanıdır. Artık az bilme zamanıdır.
Tek doğru yoktur! ve şu an seçenekler içinde doğrular o kadar az ki Beşiktaş için. Tek yapılması gereken var. Cesaretli olmak!, Karar almak! Herkese rağmen, Herşeye rağmen. Herşeyden önce Taraftara rağmen! Bu kulüp bu hale taraftar yüzünden geldi!
Liderlik budur. Başarı herkesin bildiği reçeteleri uygulamakla gelmez, başarı risk almakla olur, Liderlik yaparak olur!
Bunlar henüz iyi günlerimiz. %100 taraftar desteği ile gelen Aykut Kocaman'ın yarım sezonda ne hallere düştüğünü alttaki resim açıklıyor. Başkanları herkese rağmen, taraftara rağmen arkasında durdu. Tek Adam Aziz Yıldırım bile kaç kez sallandı koltuğunda.
İlk hatada göndermeye çalışacaklar, (çalışacağız) Başkanımızı, bu yürekli adamı.
Yazık etmeyelim tek umudumuza. Zaten çok geçti. Daha da
zorlaştırmayalım.
Biz taraftarız, tek derdimiz ARMA. Destek olalım..
Sonuç olarak;
Hoş Geldin KAPTAN!. İster başarılı ol, ister olma. Sen Beşiktaş'ın kaptanısın, bu ağızdan sana ne küfür çıkar ne ıslık, çünkü bu yürek bilir ki o arma sahada kaybederse sen de benim kadar üzülürsün.
Uzun zamandır yazmak istediğim ama zaman ayıramadığım yazı dizisine başlamak için bundan daha özel bir gün olamaz herhalde! BİRA..
Bugün şampiyonluk için sahaya çıkacağız. Rakip Efes! yıllardır bira içiyoruz, yurtdışında dahi böylesi yok derken işin içine girince, ne içtiğimize biraz dikkat edince yıllarca bu okyanusun kıyılarında ayaklarımızı serinlettiğimiz anladık..
Bira'ya kafayım taktım. Başlangıç hedefi yıl sonuna kadar 50 farklı bira tadımı ve değerlendirmesi. Şanslıyım ki sık sık Beliçika ve Almanya seyahatlerim dolayısıyla kendime koyduğum hedefi gerçekleştirme umudum var.
1-2 kitap bitirdik, temel bilgiye sahip olduk, bu işe daha da aşkla sarılmamızı sağladı. Yeni kitaplar da yolda, bunların da tanıtımlarına arada yer vermeyi düşünüyorum. içilen biralarla ilgili temel tip, alkol oranı, renk, vs gibi bilgiler de olacak..
Ale, Lager tipi fermantasyon tipine göre gerçekeleşen ana ayrımlardan farklı bölge tiplerine göre Belgian ale, Pils, Kölsch, Porter, Stout American lager vs. vs. her farklı tipte elimden geldiğince farklı bira bulmaya ve denemeye çalışacağım.
Bu akşam yenelim Efes'i, sonra dalalım bu engin bira denizine..
Yazımızı özlü bir alıntı ile bitirelim;
"Bira icmek için burdayiz..ve hayatlarımızı öyle iyi yasamalıyız ki ölüm bizi almaya geldiginde titresin" C.Bukowski.
NOT: asla profesyonel yorumlar, teknik değerlendirmeler olmayacak, o kadar gelişmedi damak daha. Bu şöyle iyi bu böyle kötü.. amaç sene sonuna kadar gelişmek, portföyü zenginleştirmek..
NOT2: resimler Belçika seyahatim sırasında çekilmiş 3 farklı biradan. tadımlarını, özelliklerini en yakın zamanda burada bulabileceksiniz.