7 Şubat 2012 Salı

Nasıl Beşiktaş’lı oldum?

Hayat koşuşturmacasının yanında Beşiktaş’ın ‘Yönetim’ ve ‘Zihniyet’ olarak içinde bulunduğu durum hepimizi mutsuz ediyor en hafif tabiri ile.

Böyle zamanlarda içimden ne maçları yazmak, ne derbiyi konuşmak geliyor. Bu vesile ile ne zamandır yazmak istediğim bir konuyu kaleme dökmek istedim. Nasıl Beşiktaş’lı oldum?

Bizimkisi Baba’dan geçen bir sevda. Ne sarılıp yattığımız bir formamız, ne ismini andığımız bir yıldızın peşinde başladı bu hikaye. Hayal meyal ilk kıvılcımların çaktığı zamanı hatırlıyorum. Sivas’ın bir ilçesi olan Suşehri’nde babamın işi dolayısı ile bulunuyoruz. Maçlar ya televizyonda değil ya da biz o ara izleyemiyoruz. Babam radyonun başında heyecanla maçı dinliyor, gerginlik ve sıkıntıdan beni ve 1 yaş küçük kardeşimi dışarı yolluyor. Evde durmayın gidin biraz oynayın diye. O zamanlar 7-9 yaşlarındayız sanırım. O sene şampiyon olduk mu bilmiyorum, hatırlamıyorum. Ama babamın 'Beşiktaş' heyecanını ve tutkusunu hiç unutmuyorum.


İlk hatırladığım şampiyonluk sevinci sanırım 89-90 yıllı idi. Hergün okul servisi ile çıkılan Suşehri’nin şehir merkezindeki o büyük yokuşunda arabadan Beşiktaş Bayrakları sallayarak çıkışımızı sadece bir fotoğraf karesi olarak hatırlıyorum. TRT’deki şampiyonluk kutlamaları dışında da aklımda kalan net bir maç yok gibi. Daha her şeyin farkında olmadığımız, şimdiki çocuklar gibi ‘cin’ olamadığımız zamanlar ve yaşlardı.


İnönü ile ilk tanışmam ise bir şampiyonluk maçı ile oldu. Beşiktaş-Gaziantepspor. 1994-95 sezonuydu. Maça 5-6 saat önceden zaor-zor stada girmiş kapalı ortanın methini duyup biraz da korktuğumuz için biraz solunda Babam ve Ali Abi ile yerimizi almıştık.O 6 saat geçmek bilmedi, ‘Yer Siyah Gök Beyaz’ bestesi söyleniyordu her yerde. İlk yarı 0-0 bitmiş herkesi bir gerginlik almıştı. Ama ikinci yarı gelen goller, o mutluluk, yaklaşık 5 sene önce Suşehri’nde çıktığım şampiyonluk turuna bu sefer İnönü’den çıkmış, Dolmabahçe’den Barbaros’a yarı belim dışarda, elimde bayrak mutlulukla yol almıştım.

Beşiktaş’lılık benim için hep bir ‘duruş’u ifade etmiştir. Şimdiki gibi internetin olmadığı, tarihimizi, başkanlarımızı, futbolcularımızı bu kadar iyi bilmediğimiz zamanlarda hep etrafımızdaki insanlarla özdeşleştirir, kulübü takımı buna göre kafamızda oluştururduk. Beşiktaş hep ayrı bir yere hep ayrı bir kimliğe sahipti. Bunun diğer takım taraftarları da kabul eder herkesin sempati ve saygı ile baktığı bir takım olarak bilinirdi Beşiktaş’ım. Biz de hep böyle gördük ve ne yalan söyleyeyim bunun korunmasını sağlayacak şekilde de hareket etmeye çalıştık.

Daha sonraları İstanbul’a gelişimiz, statla, semtle daha fazla birlikte oluşumuz ve Tarihine dair öğrendiklerimiz bu duruşun nasıl oluştuğunu anlamamıza yardım etti sadece.

Kulübümüz tarihinin en kötü günlerini geçiriyor. Sportif başarı bir kenara üzerinde yükseldiği temelleri hiçe sayacak duruşlar sergileniyor. Sebebini hepimiz biliyoruz. Tek umudumuz bu kara günlerin bir an önce son bulması. Şampiyon olmasak da başımızın dik, sahip olduğumuz bu değerden mutlu olduğumuz günlerin geri gelmesi.

İşte bu yüzden ‘Çocukluğumuzun BEŞİKTAŞ’ını İstiyoruz’.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder