27 Aralık 2012 Perşembe

Deliriyorum!! Delirium Cafe (Birahanesi..)

Bira yapmaktan (2,5 ayda 6 farklı çeşit bira yaptık..) ve maça gitmekten bira tadımı yazılarına yer ve vakit ayıramaz olmuştuk..

Delirium'u ilk olarak diskete oyun yüklediğimiz bilgisayarcıda duymuştum. O zamanlar büyük bir dosyadan türüne göre sıralanmış oyunlar içinden sadece oyunun isminden nasıl bir şey olduğunu kestirmeye çalışır, 4-5 disketi geçmeyecek oyunları yükletir evin yolunu tutardık. Herhangi bir disketteki arıza oyunun yüklenmesini ve dolayısıyla oynanmasını engellediği için ne kadar az disket o kadar az risk demekti. Delirium ismi cezbedici ama sonucu hüsran, saçma bir oyundu.

Delirium ile ikinci tanışmam Brüksel seyahati öncesi okuduğum kitaplarla oldu, ardından şehre iner inmez buranın yolunu tuttum ve kendimi yıllar sonra yine büyük kalın bir dosyadan isimlerine bakarak seçim yapmaya çalışırken buldum. Bu sefer oyun değil Bira seçmeye çalışıyordum..


Delirium Cafe-Bar bir efsane. Adı Delirium Cafe bu arada. Belçika'lıların Cafe anlayışı da böyle olmalı zaten.. 2000'in üstünde biraya sahip olarak Guinnes rekorlar kitabına girmiş bir mekan. Yazıyla belirteyim de yanlışlık olmasın; ikibin'in üstünde farklı bira... Seçeceğiniz Bira için size bir kitap veriyorlar :). Ekim ayındaki Brüksel ziyaretimde yıllarca gittiğim bu şehirde bu mekanı keşfetmemiş olmanın üzüntüsünü ve burada olmanın mutluluğunu birlikte yaşadım.  Benim gibi bir bira aşığı için yeryüzünde cennet.

Taze bira musluktan içilir. Şişesini bile zor bulduğunuz efsaneleri musluktan (tap) tatmak, devasa kilerinden çıkan soğuk Amerikan, İngiliz, Belçika biralarını yudumlamak öyle keyifli ki. Sadece muslukta 50 çeşit bira var. 3 katlı bir mekan ve her katı farklı keyifler için..

İzin verirseniz sizlerle bu mekanın detaylarını ve burada tattığım Dünyan'nın her bölgesinden biraları kısaca aktarmak istiyorum. Okumak okumamak seçimi ise çok basit, şu yukarıdaki resme tıklayıp da kendinizden geçmiyorsanız boşverin devamını okumaya değmez.. Ama şunu net söyleyeyim, bira ile birazcık alakanız varsa alttaki  ''Devamı'' tuşuna basmayarak çok şey kaybedersiniz. :)

22 Aralık 2012 Cumartesi

Bekçisiyiz kopsa kıyamet, Siyah Beyaz bize emanet! / Beşiktaş:3 - Kayserispor:1

Küçük Amerika olduğumuz için herşeyin b.kunu çıkarma konusunda sınır tanımıyoruz. Herşey 'en'lerde olmalı. Saçmalılklar da.. 1 aydır, belki daha da uzun süren bir Kıyamet Günü manyaklığı dün sona erdi çok şükür. Bizim bu saçma gösteride yer alabileceğimiz tek rol ise melankolik şarkılarımızdı..

Tribünlerin bir sözü vardır, her kulübün kendine uyarladığı. Bizim için; ''Cehennem buz tutana kadar Beşiktaş'lıyız''. Eğer  İnönü bizim cehennemimiz ise dün buz tutmasına ramak kalmıştı. Kelimenin tam manası ile donduk. Sahada 40. dakikaya kadar da bizi ısıtacak bir şey de göremedik. Ama ilk yarının son 5 dakikası tüm havayı dağıttı. 

Cuma maçlarından yorulduk ama bize yapılan haksızlıklardan yorulmadık, her yumrukta tekrar ve daha dinç ayağa kalkıyoruz. Hem Kıyamet gününde Beşiktaş'tan başkasına maç verilseydi haksızlık olurdu. Çünkü sadece biz;

Bekçisiyiz kopsa Kıyamet! Siyah Beyaz bize Emanet!!..

Şimdi 'Devamı' linkine basma zamanı..

21 Aralık 2012 Cuma

Aşk...

Aşk. Siz seçebildiniz mi kime aşık olacağınızı?

Onu ilk olarak bir okul turnuvasında görmüştük. Devlet parasız yatılı olarak kolej takımları ile ancak o anlarda karşılaşıyorduk. O kolej takımının en güzeliydi, bizim okulu yenmişlerdi o gün, umurumuzda değildi sonuç, zaten bizim tutkumuz sevinçlere değil oyunaydı. Çok güzeldi, herkesten farklıydı oyunu, duruşu, çalımları. Platonik aşkımızdı artık bizim. Nedense bizden hissediyorduk onu.

Yıllar geçti, o dünyanın en iyi okullarında arıza çıkarmakla meşgulken biz de başımıza gelen müdür belası ile savruluyorduk. Köklü, ağırbaşlı  bir yapıdan şımarık bir koleje dönüşüyorduk. En iyi öğretmenleri getiriyorduk, dönem bitmeden gönderiyorduk. Bünye kabul etmiyordu. Öğrenciler de aşılanmıştı, bozuluyordu, dinlemiyorlardı sınıf başkanlarını, işi gücü kavga çıkarmak olmuştu bazılarının. En çok onlar seviyordu çünkü, Müdür de seviyordu bu adamları.. Kayboluyordu birlikte olamnın ruhu. Düzen değişiyordu, dünya değişiyordu ama biz değişmek istemiyorduk.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Soğuk ve Beyaz Kış Gecelerinin, Siyah ve Sert Birası: Bira Atöyesi K.3 Irish Stout

Hangi bira sever soğuk kış günlerinde eve gelip şöyle kavrulmuş arpa kokusunun, kahve tatlarının olduğu bir bira içmek istemez ki? Biz de öyle düşündük ve Atölyemizin 3. kit birasını bir Stout olarak üretmeye karar verdik.

Bira Atöyesi K.3 Irish Stout: Soğuk ve Beyaz Kış Gecelerinin, Siyah ve Sert Birası.  

Dostlarımızın çoğu 'Siz ne yapıyorsunuz?' diyor, takip etmekte zorlanıyor. Açıkçası biz de takip etmekte zorlanır olduk,haftamızı fermenterdeki biranın şişeleneceği güne, yeni yapılacak biranın tarihine göre ayarlar olduk. Çünkü her adım önemli ön hazırlıklar gerektiriyor.

O zaman ne yaptığımızı kısa tekrar hatırlatalım: Amacımız kendi emeğimizi tatmak, keyifle Bira içmek ve son dönemde değişmeye başlamasına rağmen bir Lager (daha da net söylemek gerekirse Pilsner) hegamonyası altında olan ve çeşidin az olduğu Türkiye pazarında kendi biralarımızı içmek, farklı tatlar yakalamak.

(''Devamı'' butonunu tıklamanız yazının devamına ulaşmanızı sağlayacaktır..) 

8 Aralık 2012 Cumartesi

Koy koy koy / Beşiktaş: 2 - Eskişehirspor: 2

Yine bir cuma akşamı. Tüm haftanın stresi, trafik çilesi, yorgunluk. Yine de başka hiçbir şeye koşmadığımız gibi koşuyoruz sana.. Besşiktaş sen bizim tek umudumuzsun. Anlıyor musun?

Beşiktaş yine özlediğimiz Beşiktaş gibi oynadı.. Beşiktaş, 'yine' Beşiktaş gibi bitirdi.. Sonunu bildiğimiz bir dramayı izledik, uzun zamandır üzülmemiştik böyle. Sahada çırpınan çocuklara, Takoz Recep'e, Samet Hoca'ya üzülüyoruz çünkü, milyon euro'ları alan ruhsuzlara değil.. Sana feda olsun bu üzüntüler, göz yaşları...

Tanju Babadan gelsin;
Toprak değil mi erkeni, geçi,
Aldırma doldur sen be Meyhaneci..
Koy koy koy koy koy,
Koy koy koy koy koy,
Doldur bak efkarlandım yine bu gece..

Yazının devamı 'Devamı'  butonuna basınca...

6 Aralık 2012 Perşembe

Yeni Bira'larımız Şişelendi / Hasat K-1 ve K-2

Fermantasyon süreci beklediğimizden uzun sürdü ama Bira Atölyesinin ilk KİT serileri olan Belgian Tripel (K-1) (%9-9,5 alkol) ve Tarwebier (K-2) (Buğday Birası) (%5-5,5 Alkol) şişelendi.

Resimlerden de görüleceği üzere bu sefer biraz daha düzenli ve sistemliydik. Tüm biraları şişelere doldurduk. Pet şişe kullanımı olmadı. Ayrıca kit versiyonlarında tortu da olmadığı için yaklaşık 34 litreye yakın bira şişelemiş olduk. Resimlerden de görebileceğiniz üzere bunları etiketledik..

Şimdi önümüzde uzun bir bekleme süreci olacak. Biralarımızın şişede olgunlaşması yaklaşık 8 hafta alacak. Biz de bu arada yeni hasatlar üretmeye devam edeceğiz.

Yazının devamı ve resimler 'devamı' yazısını tıklamanız yeterlidir..

25 Kasım 2012 Pazar

Arma Büyük! Beşiktaş:3 - Akhisar Bld.:1

Beşiktaş formalarının bu seneki tasarımları hiç dikkatinizi çekti mi? 100. yıl formasından beri sanırım ilk defa armalar bu kadar büyük.

Bu değişikliğin bu seneye denk gelmesi şans mıdır bilmiyorum ama Beşiktaş'da büyük olan tek şey vardır: O da 'geçmişimizi', 'bizi' özetleyen, diğerlerinde ve 'normal'likten ayıran ARMA'mız.

Beşiktaş iyi oynuyor (en azından sonuçlara göre..), Beşiktaş bizi mutlu ediyor (böyle bir beklentimiz olmasa da..).. Beşiktaş'da futbolcular değil büyük ve değerli olan. ARMA.

Bizi mutlu eden galibiyetler değil, golden sonra yumak olan futbolcular, sakatlanan arkadaşlarının formasına koşarak sevinen bir takım..


10 Kasım 2012 Cumartesi

Deliler! Beşiktaş:3 - Bursaspor:3

Beşiktaş kendine gelmeye başlıyor. Oyun olarak değil ama ruh olarak, taraftar olarak!  Stad bir cuma akşamı, yağmurun beklendiği, trafiğin kilit olduğu, 5 gün arayla maç oynandığı bir günde rakip takım tiribünü dahil hınca hınç Beşiktaşlılarla dolu. (Kapalı hariç ama o da en dolu maçlarından birini gecirdi.) Eski Açıkta koltuk kalmamış, yeni açık üst kat bile dolu. Beşiktaş'tan başka şarkı yok dillerde, protesto yok, bir olmak var. Efsaneye (Süleyman Seba) vefa var, protestosuz ÇARŞI duruşu var. Muattabımız olmayan takım ve tribün gruplarını anmadan şarkılar söylemek var! Futbol bu, kötü günler, oyunlar da olur ama buna isyan eden futbolcular var. Kendini göstermek için değil, arma için, taraftarı mutlu etmek için oynadıklarını hissettiğiniz bir topluluk var. Golllerden sonra yumak yumak tribüne koşan deliler var sahada.. 


Öyle deliler ki arkaya da bakmıyorlar, yiyoruz golleri.. Ama olsun. Senden bizi mutlu etmeni beklemiyoruz BEŞİKTAŞ.. Sana gelmediğimiz gün, Öldüğümüz gündür bizim..

Az taktik, çok duygusal bir maç yazısı için 'Devamı' tıklanabilir...

8 Kasım 2012 Perşembe

Bira Atölyesi Hasat K-1 / Belgian Tripel

Bira yapmayı sürdüyoruz. Yaklaşık 3 hafta önce kendi imalatımız ilk biraları şişelerken Almanya'dan getirdiğimiz Bira yapım kitlerinden biri ile de bira yapmaya başlamıştık. Bu bira da bugün-yarın şişelenecek.
Atölyemizin hasatlarına kodlar veriyoruz. Bildiğiniz üzere Hasat 1 bir Pale Ale oldu (Seri No.1)(okumamıs olanlar için; http://serjaymz.blogspot.com/2012/11/ilk-bira-ilk-tadm-bira-atolyesi-hasat-1.html ). Bu yeni biramız bir kit üretimi olduğu için Hasat K-1 olacak. Hedef  %9 Alkollü bir Belgian Tripel. :)

5 Kasım 2012 Pazartesi

Kartal Stayl... / Beşiktaş:3 - Mersin İdmanyurdu:0

Yine sevgili ile buluştuğumuz bir haftasonunu geride bıraktık. Beşiktaş'ın maçı vardı ve yağmur yoktu!, 3 kardeş çarşıda yedik, içtik, maça hazırlandık. Maç bittiğinde ise rahat maç izlemeye alışık olmayan bünyelerimizde bir ''reddi vaka-i hayriye' vardı. Bu mutlu ve güzel anı kabul edemiyordu bünyemiz.. Seviyoruz be Beşiktaş'ım! hem de çok.. Kötü günlerinde yanında olmak istiyoruz, böyle hastayız işte..

Kısa bir maç yazısı olacak. Maç önü aktiviteler, takımın, tribünün durumu ve sonuca dair yorumlar. okumak isteyenler buyursun efendim;


3 Kasım 2012 Cumartesi

İlk Bira! İlk Tadım! Bira Atölyesi Hasat 1

6 Ekim Sabahı başlayan 'Evde Bira İmalatı' projemiz BİRA ATÖLYESİ'nin ilk hasat'ını dün aşkam törenle açtık. Bizim için heyecanla ve sonucunu uzun zamandır merakla beklediğimiz gün gelmiş ve çatmıştı açıkçası.. Sonuç mu; Yüzümüz gülüyor!! :)

İlk biramız bir PALE ALE ve fermantasyon sırasında %100 tek tip malt ve  gaz/köpük elde etmek için şişelemede şeker kullanımını içeriyordu. Hemen eleştiriye başlamayın. Şişede fermantasyon ve olgunlaşma Dünya'nın en iyi biralarında kullanılan ve derinlik ve tat olarak çok daha iyi sonuçlar ortaya koyan bir yöntem. Bizim gibi ev biracılarının da tek alternatifi çünkü biz biramıza C02 basmıyoruz!!

26 Ekim 2012 Cuma

Şarap-severler için: Cantillon Biraevi!



Tezatlarla dolu bir başlık değil mi? ‘Ben bira sevmiyorum abi, hamallık..’ bu sözü çok duymuşsunuzdur. İzlediğim bir belgeselde vardı sanırım, bira sevemeyen insan olabileceğine pek inanmıyorum. Herkesin sevebileceği ve keyifle içebileceği bir bira mutlaka vardır, tek sorun henüz onu içmemiş olmasıdır. Bu yazımızdaki hedefimiz şarap severler. Şarap gibi kokan, şarap gibi görünen ve hatta tadı bile onu andıran efsanevi biraları tanıyacağız. Birkaçını yorumlayacağız.

Cantillon Biraevi (Bira fabrikası) 1900 yıllarda Paul Cantillon tarafından kurulmuş ve Belçika’ya özel LAMBIC biraları üretmeye başlamış olan bir biraevi. Lambic biraların özelliği belki de dünyadaki ilk hasatın yapılmasından beri var olan bir tekniği sürdürmesi. Doğal fermantasyon.. Maya sonradan katılmıyor, doğada bulunan ve fermantasyonu sağlayan doğal mayalarla biramız şeklini alıyor. Bölgenin sıcaklığı sadece 4 Ay bira yapımına müsaade ettiği için bu tarihlerin dışında bira üretimi de yapılmıyor. Doğallığın doruklarında hiç tatmadığınız bira lezzetlerini okumak için ‘Devamı’ butonunu tıklamanız yeterlidir.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Haydi Kalk Ayağa!

YD döneminden kalan ender güzel olaylardan biri takımımızın 'Haydi Kalk Ayağa' marşı ile seromoniye gelmesidir bence. Daha eskilerden gelen bir adet ise büyüklerim beni düzeltsinler lütfen.

Üstte gördüğünüz resim dünkü maçın son saniyesi(Herkesin bildiği üzere...). Kaçan golden sonra üzüntüden yıkılan futbolcular... Kötü günleri bekliyorduk, belki daha kötülerini de göreceğiz. Şimdi! asıl şimdi, takımın ne olursa olsun desteğe ihtiyaç duyduğu zamandır. 3 de yeseler, 5 de yeseler...

En kötü gün bugünse eğer bugün daha gür: BEŞİKTAŞ SEN BİZİM HERSEYİMİZSİN.

Dün staddaydım, maç sonunda kaçan golden sonra tüm stadın futbolcuları alkışmalası ne kadar güzel ise, 1-0 da devre sonunda Quaresma diye bağırılması o kadar iğrenç ve kötüydü. 

Bizi bitiren bugünlere getiren taraftar olmuştu, ne yazık ki de böyle devam ediyor. Eski açık karıştı, numaralı-açık birbirne giriyordu. nedeni takım değil bir futbolcu, hem de sahada olmayan bir futbolcu. Twitter'dan takip ettiğim kadarı ile kapalı'da Abilerimiz her tezahürata girmiyor diye tehdit edilir olmuş.

Net olarak söylüyorum; Takım yenilsin de Q7 diye bağıralım düşüncesinde olan insanlar var. Biliyorum çünkü birebir yaşadım. Yeni açıkta tüm maç susanlar, devre sonunda Q7 diye bağırıyorlardı..

Nedir bu sevgi? Nedir bu üzüntü? Biz Kibar Feyzo'muzun Fener forması giydiğini görmüşüz, buna üzülmüşüz. Q7'nin oynamaması zerre hissettirmez acısını. Q7 kim?

Zor günlerden geçeceğiz ama olsun gelecekse tüm acılar, biz hazırız senden gelsin; Beşiktaş'ım HAYDİ KALK AYAĞA, YÜRÜ GÜNEŞE!..

20 Ekim 2012 Cumartesi

Bira Atölyesi

Sevgimiz yeni boyutlara geçişini tamamlamak üzere. Amatör şartlarda tamamamen güzel bira içme, emeğimizi yudumlama isteğiyle çıkılan yolda ilk biramızı şişeledik. 14 gün sonra tadına bakacağız. Bireysel değil bir takım çalışması, bu yüzden bu çalışmaya özel ayrı bir sayfa da hayata geçti, henüz emekleme aşamasında.

Aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz..

http://biraatolyesi.blogspot.com/

Proses adımlarından kareler ise 'Devamı' butonuna basmanızı bekliyor..

13 Ekim 2012 Cumartesi

Yeni Yerler, Yeni Biralar..



   
    Bira yazılarında geriden geliyoruz, üstü üste yazılar yazmak lazım. Bu yazıda 3-4 değişik bira tadımını, Frankfurt Seyahati ve burada yapılan değerlendirmeleri listelemeye çalışacağım. 
      Hızlanmak istememim 2 nedeni var; 
  • Siz sevgili dostlarımdan gelen yoğun ilgi. :) Halimizi hatrımızı soran yok, biraları soran çok valla. Geçen hafta eski dostları gördüğümüz Ford ziyaretinde ‘Otosan People’ ahalisinden herkes önce biraların sonra bizim hatrımızı sorar olmuş.  
  • İkinci neden diğer yazıların başlıklar; İlk Bira üretimi denememiz, Delirium Cafe’yi ve Cantillon Bira İmalathanesi ziyaretlerimi soğumadan servis etmek istiyorum.
Bu yazı’da ilk IPA denememiz, Amerikan Butik (Craft) biracılığına kısa bir giriş ve Frankfurt Ziyaretinden bazı bira notlandırmaları olacak. Okumak isteyenler ‘Devamı’nı tıklayabilir, yeter ulan baydın diyenler; ah benim içtiklerimi bir de siz içseniz öyle demesiniz ama.. :)

8 Ekim 2012 Pazartesi

Buradayım ULAN!

Fenerbahçe'ye 3-0 yenildik. Kulüp borç batağında. Sahadaki futbolcularımız ile icralık durumdayız. Taraftar işi gücü bırakmış Q7 diye yürüyor. Stad elimizden kayıyor. Kapalı dağılmış.

Ama BEN BURADAYIM! Dalga geçecek olan Fenerli, cimbomlu varsa buyursun.. Samet'e sövecek olan HOSE MORUNYO'lar beri gelsin.. Twiter Teknik direktörleri, yöneticileri, yenilsek de Q7 gelsinciler.. Ben Burdayım!

Siz kundakta sallanırken bu adam kolunda pazu bandı takıyordu. Siz kimsiniz ki Beşiktaş Kulubunun Teknik Direktörüne küfür edebilirsunuz?

Samet Hoca maç sonrası az bile söyledi. İşiniz gücünüz oynamayan Tanju değil mi?Çok daha iyi biliyorsunuz her şeyi.. Allah size akıl, bizlere sabır versin..

Daha önce de yazdım: Bunlar iyi günler. Kötü günlere hazırlanın. Ben hazırım ve buradayım! Benimle birlikte üzülecek, boyununu bükecek BEŞİKTAŞ'lıların arkasındayım. Schuster'i sevdiğiniz kadar kendi kaptınınıza değer verin. çünkü o sizi yüzüstü bırakıp çekip gitmek yerine en zor koşullarda giyotinin altına kafasını koydu. Tek idealini, tek şansını bu şekilde bir takımda değerlendirmeyi kabul etti.

BEŞİKTAŞ ULAN!

4 Ekim 2012 Perşembe

Nasıl anlatsam? Nerden başlasam?

 Yazacak o kadar çok şey birikti ki bu ara... Beşiktaş'ın durumu malum. Bin dermana değer bir derdimiz var çok şükür. İçkimize sebep oluyor. İçmek konusunda da sınırlar zorlanıyor. Hani indirme hızı yazma hızını geçtiği an CD'ler öldü yalandan kopya film/dizi arşivciliği rafa kalktı ya, bizim de yeni bira içme ve aktivite hızımız yazma hızımızı aştığı için blog biraz öksüz kaldı.

Kendime bir sıra belirleyebilmek adına bu ara yazıyı yazmayı uygun buldum.


20 Eylül 2012 Perşembe

Yeni Ufuklar! - Stout, Porter, IPA,

Yine bir iş gezisi ve yine yüklenip geldiğimiz çok özel biralar.. Son dönemde kendimizi Trappist'lere Belçika biralarına adamış bunlarla ilgili üst üste yazılar yazmıştık. Artık arkadaşların bile espri konusu olduk, trappist aşağı, trappist yukarı.. Ee o zaman yeni ufuklara yelken açmanın vaktidir dedik ve 3 farklı tipte biraları topladık geldik.

Geçen hafta Berlin'de Berlin Bier Shop'daydım. Dükkan sahibinin heyacanımı anlayarak dükkanın kapalı olmasına rağmen bana tek tek anlattığı biralar içerisinden (Dükkan kapanmak üzere olduğu ve taa Türkiye'lerden sadece bu iş için geldiğimi anltığımda durumu anlayışla karşılamsı neticesinde) seçtiklerimin listesi yazının devamında. Bu sefer Amerikan ve İngiliz (Araya Kanada ve Almanya da girdi) biralarına ağırlık vermeyi istediğim için IPA (Indıan Pale Ale), Stout ve Porter tipi biralar alındı. Önümüzdeki dönemde herbiri tek tek içilecek ve yorumlanacaktır. Gerçekten çok heyacanlıyım.. Saçma di mi? evet bira içeceğim için heyecanlıyım :)

19 Eylül 2012 Çarşamba

Beşiktaş - S.B. Elazığspor / Sezonu Açtık

 Sezonu açtık. Yeni sezonda Beşiktaş gibi bizde de birçok şey yeniydi. Maça gidiş kadromuz, tribünümüz, üzerimizdeki formalar, t-şörtler değişmişti. Sahadaki takım gibi biz de yenilendik. Eski Açık'tan destekledik Beşiktaş'ımızı. Ve boğazlarımız yırtılırcasına bağırdık sevgiliye; Sevemez Kimse Seni, Benim Sevdiğim Kadar. Beşiktaş Sen Olmasan, Yaşamak Neye Yarar!..

Maç yazısı için sizi şöyle alalım;

10 Eylül 2012 Pazartesi

(Geleneksel) Bira Tadım Günleri - 2 / Westvleteren - Rochefort - Brouwerij't IJ

Bir önceki paylaşımımızla haberini vermiş olduğumuz '(Geleneksel) Bira Tadım Günleri'nin 2.cisini 7 Eylül cuma günü gerçekleştirdik. Bu sefer kadro ilkindeki kadar kalabalık değildi ama içilen biraların önemi ve ağırlığı kat ve kat fazlaydı.

4 Trappist birası içildi ki 3 tanesi efsanevi olarak adlandırabileceğim Westvleteren'di. Blond, 8 ve 12. Ayrıca Rochefort 8 ve Hollanda'nın en özel biralarından Brouwerij't IJ Zatte ve Struis, araya da Türkiye'de bulunabilen Fuller's London Pride ekledik.

Bu efsanevi kadro bir araya bir daha zor gelir. Daha önceki bir yazımda tüm kurşunları aynı anda sıkmak gibi olacak demiştim bu yazı da onlardan biri olacak ve sanırım bir süre zirvede kalmak adına Belçika ve Trappist biralarını bir kenara bırakarak farklı ülke ve tadlara yönelmekte fayda olacak.

Buyrun bakalım..

8 Eylül 2012 Cumartesi

Westvleteren


''Benim bir Westvleteren'im var.''
Bu cümledeki mutluluğu bulabilir misiniz? Hadi onu bulamadınız, bu cümledeki 'Adam'ı bulun madem... :)

Ne demek istediğimi, Westvleteren'in ne olduğunu merak edenler alttaki yazıyı tıklayıp 6. paragrafı okuyabilirler. (Bırak ansiklopedik bilgileri... ile başlayan paragraf)

http://serjaymz.blogspot.com/2012/08/trappistler-westmalle-rochefort.html

Mutluluun sebebini buradan buldunuz.. Bu dünyanın en iyi birası listesinde 1. SIRADA. Binlerce, belki onbinlerce içinden 1.!

'Adam'ı bulamazsınız.. Bu devirde zor bulunuyor.. Bu birayı bana bahşeden Sayın Malkamak Ailesine teşekkürü bir borç bilerek bu sorunun da cevabını vermiş olalım!.

ÇOK ÖNEMLİ NOT: 3 adet Westvleteren, 1 adet Rochefort 8 içilen bir akşamı geride bıraktık. Yakında burada yazacağım. Ama cumartesi sabahın 9:00'unda yazmamdan da anlaşılacağı üzere olayın heyacanı ve idrak zorluğu hale geçmiş değil. Biraz bekleteceğim ne yazık ki.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Galatasaray Aklı.

Derbi gecesi stadda olamadım. içkinin de verdiği etki ile çok sinirli ve üzgündüm. Bu yüzden de yazı için biraz beklemenin ve sakinleşmenin uygun olacağını düşündüm. Herkes maç ile ilgili değerlendirmelerini maç önü, arkası yazılarını yazdı kurtlarını döktü. Ben derbi ve oyundan daha çok derbi sonrası yaşanan tartışmalara değinmek istiyorum.


20 Ağustos 2012 Pazartesi

İBB - Beşiktaş; Ne Bekliyordunuz?

Sezona deplasmanla başladık, bayram tatilinin avantajı ile de Zulimpiyat'taydık. Kısa bir maç değerlendirmesi ve twitter ve facebook'a sığdıramadığım sinirimi burada çıkarmayı planlıyorum ve daha şimdiden tipik şekilde maç yazısından uzaklaşacağımı hissediyorum. Buyrun bakalım;

16 Ağustos 2012 Perşembe

Trappist’ler Bölüm 2: Orval & Chimay


Bira ile ilgili son yazımızda Trappist’leri kısaca tanıtmış ve ne kadar özel olduklarını anlatmaya çalışmıştık dilimiz döndüğünce. Tüm kurşunları sıkmak gibi olacak ama kalan yeni ufuklara yelken açmadan önce 3 Trappist bira yorumumuzu da yapalım. ORVAL, CHIMAY BLUE ve CHIMAY RED… Buyrun bakalım;

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Beşiktaş Ne Vaat Ediyor?


Hazırlık kampı ve maçları bitti, ilk hafta fikstürü de açıklandı. 2012-2013 sezonu bizim için bu pazar  başlıyor. Beşiktaş yeni sezona hazır mı izninizle bunu beraber değerlendirelim. Bence insan ilk önce kendisine bakmalıdır, ben de taraftar olduğum için ilk önce taraftarın ne kadar hazır olduğuna değinmeye çalışacağım.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

TRAPPIST'ler; Westmalle, Rochefort


Dünya’nın en iyi biralarını kim yapıyordur sizce? Almanlar mı? Belçikalılar mı? Milyar Dolarlık büyük bira firmaları mı? Kendini bu işe adamış enstitüler mi?

Bu soruya Mısır ile birlikte biranın doğduğu topraklar olan Anadolu’nun güzide … kasabası demeyi çok isterdim ama Bira (butik, özel, bize özel biralar…) bu topraklardan gelmemek üzere kaçmış gibi. Yazık..

En iyi tabi ki iddialı bir kavram. Binlerce farklı marka/çeşit onlarca ayrı türü olan bir içki için en iyi budur demek zor ama birçok kesim tarafından en iyi olarak kabul edilmiş, Dünya’nın birçok yerinde Butik (Craft) Biracılığa ilham olmuş en iyi ve en özel biralar Manastır’larda yaşayan ve suskunluk yemini etmiş keşişler (evet din adamları..) tarafından üretilmektedir. Hatta daha da net söylemek gerekirse Cisterian tarikatına bağlı ve çok sıkı kurallar altında yaşayan, çok zorunlu ve gerekli olmadıkça asla konuşmayan, tüm yaşamını 6. Yüzyıl’da yazılmış St. Benedict kurallarına göre geçiren keşişler tarafından.

Bu şaşırtıcı durum ilk öğrendiğimde merakımı o kadar cezbetti ki bir Bira manyağı olmamda etkisi kesinlikle mevcuttur. Eğer sizi de meraklandırdı ise yazının devamında TRAPPIST biralarını tanıyalım, içtiklerimizi yorumlayalım izninizle..

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Bira Tadım Günleri - 1

1. ''Geleneksel'' Bira Tadım Günümüz sevgili dostlarımızın katılımı ile 18.07.2012 tarihinde gerçekleşti . Denenen biralar şu şekilde;

Fuller's London Porter
Fuller's London Pride
La Chouffe
Duvel
St Feuillien
Buweiser Budvar
Amstel
TAPS Kölsch


2 İngiliz, 3 Belçika klasiği, Çek Cumhuriyeti ve Türkiye'den biralar.. Ardından Efes, Tuborg ve günü Single Malt Glenfiddich 15 ile akşamı tamamladık. Katılımcı dostlara teşekkürler.

Günün öne çıkan birası yeni keşfimiz St. Feuillien oldu. Fuller'lar zaten yeterince kompleks ve klas biralar. La Chouffe ve Duvel'de bildiğimiz ve Fuller's lar gibi standardın çok üstünde dünya klasında biralar. Notlarından durumlarını görebilirseniz zaten. Çalışma ve değerlendirmelere Ramazan dolayısı ile ara veriyoruz. Yazılar devam edecektir..

17 Temmuz 2012 Salı

Bira Dünya’sının Baskın Çocuğu: Pilsner..


Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugün Pilsner biralarına biraz değineceğim ve farklı ülkelerin biralarından tadım yaptıklarımızı kısaca paylaşacağım.

Yazıya geçemeden önce neler yaptık kısaca hatırlayalım; Bira sevdamız uzun yıllara dayansa da 1 ay önce bu sevdayı bir hastalık mertebesine yükseltmeyi uygun görmüş ve bulduğumuz yerde bu dünyanın en çok tüketilen 3’ncü (su ve çay’dan sonra) içeceğine sarılır olmuştuk,  Öyle ki sene sonuna 50 farklı bira tadımı hedefi 1 ay içinde sonlanmak üzere. (yazı hazırlanırken sonlandı bile.)

Blogdaki bira yazılarımız ‘Bira içmek için burdayız’ ile başlamış ve ardından Geldiler..’ ‘Bira Tadımına Giriş: Leffe, Hoegaarden, Barbar’ ve ‘Buğday Biraları-1; Schöfferhofer, Weihenstephan, Maisel's, Berliner Kindl’ ile sürmüştü. Bu yazılara üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Uzun yazılarla siteyi kaplamamak adına sizden aşağıdaki ‘Devamı’ tuşuna tıklamanızı rica edeceğim.

6 Temmuz 2012 Cuma

Hawkins'in Gidişi.. Uyanmak..

Basketbol tarihinin kulüp bazında en iyi sezonunu yaşayan Beşiktaş'ta Kaptan da gemiyi terk etti. Taraftar olduğumuz, melankolik bir aşkla sevdiğimiz için bu ayrılıklar çok acıtıyor içimizi. Hele de sahada yüreğiyle oynadığını hissettiğimiz oyuncular için.

Biz daha alışmadık bu 'Yeni Dünya Düzeni'ne.. 80'lerde kaldık hepimiz. Forma için oynamak diye bir tabir yok artık ama bunu anlayamıyoruz. Anlayamamamız da doğal çünkü Aşkla seviyoruz. Karşılıksız seviyoruz.

Feyyaz'ımız bile Fener forması giydi, sen giysen ne olur be Hawkins? Sende git be kaptan. Faturalarını öde, daha çok kazan. Haklısın da hepimiz para için çalışıyoruz ve daha iyisi olursa arkamıza bakmaz gideriz.

Uyanamadık biz hala. Beşiktaş taraftarının içinde olduğu durum bu. Hepimiz hala tatlı rüyalardayız, bu rüyalarda Metin'ler, Ali'ler, Şifo'lar maç yapıyor. Forma için oynuyorlar. Asalet, duruş, nezaket herşeyden önce geliyor.  Dünya ise bizi hızla sallıyor, hadi uyan artık diye, bak klup ne halde, takımların ne halde diye.. Uyanmak istemiyoruz.. Değmez çünkü..

Hawkins'in gidişi ile ilgili twitterda kendisine ilettiğim görüşlerim de aşağıdaki gibidir. yolu Açık olsun.

goodbye Legend! You can win championships again, but never will be the same! forever..

payin the bills sta.mnt cldn't be engh for the fans!.aywhr in the wrld.Most pple work for a year to get yur 'one match win bonus'+

we r tryin to udrstnd you,so pls do so for us too.We loved you and yr play wth yr heart!Pls donot be mad at angry fans.

eryby works for money.We 'as besiktas fans' tryin to blive tht ther r more ımptnt thngs tha mny n th world.This is Unrecuited LOVE

Forza .

2 Temmuz 2012 Pazartesi

KAÇ KİŞİ KALACAĞIZ?


Gelecekse Tüm Acılar Biz Hazırız Senden Gelsin…

Geliyor da be, durmadan geliyor, kesilmeden geliyor, her gün bir yenisi geliyor.

  • Beşiktaş’ın ‘Önde Gelenleri’ iktidar xlığı peşinde ‘kasımpaşa’lı oluverirler bir günde.
  •  Hakem oyunları ile şampiyonluk verilir mükemmel bir hoca, mükemmel bit takım dağıtılır, Hoca’mızı kovarız. (Lucescu)
  • 2 kupayı aynı sene kaldırırız, 2 hafta sevinemeden Hoca’mız gider, oyuncular dağılır. 
  • Bir başkan seçeriz, 8 sene bir paçavra gibi kullanır ve atar bu şanlı Kulübü bir kenara.
  •  Basketbol takımımız tarihin, hem de Türk basketbol tarihinin en başarılı takım performansını sergiler. 1 seneye 3 kupa ve 10’larca derbi galibiyeti sığdırır, 1 ay geçmeden Hoca gider, Kaptan Gider, oyun kurucu, pivot gider..
  • Bize Q7’ler değil Egemen’ler lazım deriz, Ee o da gider beee.
  • En acısı futbol şubesi sorumlumuz, Teknik direktörümüz Şike’den yargılanır,
  • Daha acısı bu taraftar bu insanlara sahip çıkar, Çarşı posterlerini asar,
  •  Daha da acısı bu insanlar suçlu bulunur. Beşiktaş’ımın adı lekelenir.
  • Daha daha acısı YD’nin yarattığı bu kendini bilmez kendine taraftar diyen it kopuk sadece Beşiktaş’a geldiği için, aşkla çalışmak için burada olduğu için Samet Kaptan’ın kızına sırf bir oyuncu yollanıyor diye küfürler yağdırır. Kendi kaptanının kızına.. 
Şundan eminim ki bunlar daha iyi günlerimiz, Kulüp çok zor durumda, herkes çil yavrusu gibi dağılıyor. Taraftar bu günlerin en büyük sorumlusu olarak ağzı salya dolu her tarafa saldırıyor, birlik yok destek yok.

Konu ile ilgili bloglarda çok güzel yazılar var; ‘Biz kaç kişiyiz ki gerçekten’ 1.000.000 mu, 500.000 mi? Yoksa gerçekten bir avuç insan mıyız?

Beşiktaş tipik bir sol tıkanması yaşıyor. Herkes seviyor da, herkes de biliyor be Allah kahretsin! Bir gün de bilmeyin be kardeşim, bir gün de sadece taraftar olun.

Eminim takımın başına geçer geçmez defansı forvet hattını yakınlaştıracaksınız, pasa ve prese dayalı bir takım kurup ligin tozunu atacaksınız. Her sene 1-2 oyuncuyu alt yapıdan çıkarıp ilk 11’de oynatacaksınız. Hemen Q7 ile bir toplantı yapıp onun takımı sahiplenmesini, Fernandes ile görüşüp takımın lideri olmasını sağlayacaksınız. Ucuza alıp pahalıya satacaksınız, eminim. Mustafa Denizli’den daha iyi Hoca, Samet Aybaba’dan daha iyi Beşiktaş’lı, Fikret Orman’dan da daha iyi Başkan’sınız.. Eminim buna! O kadar eminim ki artık bunu kanıtlamak için yazmayın. Artık bize anlatmayın. Bi xtirin gidin.

Beşiktaş’ım, Gelecekse Tüm Acılar Biz Hazırız Senden Gelsin derken, ‘SENDEN’in manasını farklı düşünmüştük. Sen düş, Sen yenil, önemli değil demiştik. ‘senden’ Beşiktaş’ın içi olmuş artık. Her acıyı baş tacı ettiklerimiz yaşatıyor bize.. Suçlu kim mi?; TARAFTAR.

Ve artık sadece TARAFTAR kurtarır Beşiktaş’ı.
1-2 sene daha serbest düşüşe devam. Bakalım kaç kişiyiz, kaç kişi kalacağız

28 Haziran 2012 Perşembe

Buğday Biraları-1; Schöfferhofer, Weihenstephan, Maisel's, Berliner Kindl


Bira yazı dizisine adam akıllı not alarak tadım yaptığım biraları tanıtarak başlamıştım. 3’ü de özel Belçika biralarıydı. Şimdi bu yola çıkmaya karar verdikten sonra gerçekleştirdiğim ilk seyahatimde tattığım biralara geçebiliriz.

Güncelleme yapmak gerekirse; su an 46 farklı çeşit denemiş bulunmaktayım. Efes serisi biralar ve TR market ürünleri diğer biralar bunların içinde yok. Sadece Gusta ve Tuborg Gold %100 Malt puanlandı. Amaç da içtiğimiz Pislner’leri ve Buğday biralarını daha iyi yorumlayabilmek.

İlk seyahatim daha net söylemek gerekirse Kuzey Almanya’ya olduğu için tadımda büyük ağırlığı Buğday biraları aldı. Bu yüzden farklı tipler arasında yol almadan önce biraz bira tiplerine göz atalım, biz hep neyi içiyoruz? Dünya’da neler var? kısa bir özet yapalım;

Öncelikle bizim Türkiye’de ‘bira’ diye tabir ettiğimiz ürünlerin çoğu LAGER tipi Pilsner biralar. Bu tip biralar alttan fermante olurlar ve Bira’nın ilk keşfinden çok çok sonraları (1800’ler civarı) keşfedilmişlerdir. İlk bira’nın milattan önce 6.000-10.000 sıralarında yapıldığı ve içildiği çeşitli kaynaklarca iddia edildiğine göre Lager tipi biraya geçişin ne kadar zaman aldığını görmek zor olmayacaktır. Lager Almanca’da ‘stoklama’ anlamına gelir ve bu tip biraların en önemli özelliğini tarifler. Düşük sıcaklıkta fermante olan bu biralar daha uzun süreler saklanabilmektedir.

Pilsner, Lager tipi biraların bir alt koludur ve tüm dünya’da en çok içilen bira türüdür. Nedeni ağırlıklı olarak pazarlama stratejisi. Pilsner bira ilk açık renkli, görünümü göze hoş gelen ve kolay içimli bira tipi olmuştur ve Çek Cumhuriyeti’nin Plzen şehrinde keşfedildiği için bu adı almıştır. Daha önceleri topraktan yapılma (görünüş olarak çok daha şık ve sofistike olan) bardaklarda içilen biralar saydam bardaklarda göze hoş gelen rengi ile tüketilmeye başlandığında bu yönde büyük bir talep ve tüketim oluşmuştur.

Sizleri daha fazla bira tarihi ve detay bilgilerle sıkmanın anlamı yok, herhangi bir siteden buna benzer bilgileri edinebilirsiniz. Son olarak şunu belirtmekte fayda var ki; Buğday biraları LAGER tipi biralardır ve bu işi piri Almanlardır.

Schöfferhofer Heffeweizen: Almanya’da içtiğim ilk buğday birasıydı.. Bulanık sarı bir rengi tipik buğday birası kıvamında ama bizdeki Gusta’dan biraz daha açık. Köpüğün o krememsı görünümü sizi de kendinizden geçiriyordur. Buğday biraları görünümlerinden ötürü biraz hor görülen bir tarz. Pilsner’in pazara hakimiyetinde çok kısa değindim yukarıda, görünüm önemli. Daha aromalı bir bira olduğu için içimi biraz daha yoğun, damakta daha kalıcı ve Pilsner gibi gaz oranı yüksek değil. Daha tatlı bir bira. İlk içtiğim buğday birası olmasına rağmen beni vurucu şekilde etkilememişti ama beğenmiştim. Aşağıdakileri içtikten sonra da fikrim değişmedi. Ortalamanın çok üstünde güzel bir bira, ama Almanya’da iseniz, daha iyilerine layıksınız ve kolaylıkla da 





Weihenstephan HeffeWiezen: En eski bira fabrikasından. ‘‘1040’dan beri..’’ Başka söze gerek var mı? Evet çok şanslı bir insanım ve şans eseri oturduğum Berlin’deki bir Kafe Weihenstephan biraları servis ediyordu ve o ana kadar içtiğim en iyi Buğday biralarını tattım. O an not defterime düştüğü yorumlar şu şekilde; Şimdiye kadar içtiğim en iyi buğday birası. Hefeweissbier. Diğer tipleri hefeweissbier, dunkel, kristalleeissbier. Koku tipik buğday birası, aromatik ve tatlımsı (meyveli), tadım bir o kadar dengeli ve yumuşak. Buğday biraları aromatik yapılarından ötürü çok içmek sıkıntı olabiliyor ama Weihenstephan’de böyle bir durum kesinlikle yok. 10 bardak iç ey yolcu, bana mısın demez! Musluktan (Tap) içtiğimiz için de çok taze bir biraydı. Zak Avery 500 Beers kitabında bu birayı şu şekilde yorumlamış; Dünyanın en eski bira üreticisinden bu türde pek görülmeyen şekilde portakallı şerbetçiotu içeren bir klasik, elma, muz ve karanfil tatları içeren soluk puslu turuncu bira.  Puan: 9/10

Maisel's Dunkel: Dunkelwiezen, yani koyu buğday birası. Bu biranın tadımını tam anlamı ile orman içinde mükemmel bir atmosferde yaptım ve belki de bunun etkisi ile şu ana kadar içtiğim en iyi buğday birası tahtını bir gün sonra Weihenstephan’dan aldı. Rengi kahverengi – sarı arası. Tipik buğday birası bulanklığında. Resimde de görebilirsiniz. Dunkel tipi olanlar bana biraz daha aromatik ve tatlı geldi. İçim yine alışık olduğumuz Buğday içimi değil. Damaktan akıyor ve hiçbir rahatsızlık bırakmıyor.  Köpük hafif kirli beyaz ve kabarcıklı. Aynı zamanda kalıcı. Taze bir bira. Bulduğunuz yerde kapın derim. Rate beer puanı Weihenstephan’dan daha düşük olmasına rağmen ben ‘o anki atmosferin de etkisi ile sanırım’ bu birayı daha fazla beğendim. Puan: 10/10
  

 

Berliner Kindl Weisse: Berlin ile özdeşleşmiş özel bir bira. Yeşil bira! Asitisesi biraz yüksek, köpük beyaz ve kabarcıklı. Yoğun bir aroma tadı var ve damağınıza hücum ediyor. Alışık olduğumuz bira tadı değil. Biradan yapılma kokteyl deseler inanırdım. 1-2 bardaktan fazla içimi zor gibi. Çok dengeli de gelmiyor alışık olmadığım bir tat olduğu için. biraz fazla aromalı, elma, limon vs gibi karışık bir tat var. Tercihim olmaz. PUAN: 2/10





Tabi buğday biraları bunlarla sınırlı değil. Diğer biraların tadımı başka bir yazıya..

Akılda kalıcı espirili bir bitiriş yaparak yukarıdaki sığ ve sınırlı yorumları unutturmak lazım. Bu konuda bir efsaneden destek alalım; Bira nasıl içilir görelim....

Bu video ayrıca en büyük destekçim olan, iflah olmaz Seinfeld hastası, sevgili eşim İRMİK’e gelsin.. Evet 'sabah akşam bira içmemi destekleyen, bunun için yurtdışına gitmemi bile mantıklı bulan' bir eşim var.. :)

‘It’s a damn good BEER haaa’




26 Haziran 2012 Salı

Forza

Forza hala Samet Aybaba ile ilgili ne bir görsel kullandı, ne bir yazı yayınladı.
Sosyal mesajların Kralı, Gündemin 1 numaralı takipçisi ÇARŞI hala Futbol takımının Hocasına mesafeli.

Yıllarca YD'ye karşı durmayanlar şimdiden eski Kaptanları'na karşı.. Güçlü olmak için birlik olmak lazım. Biz bir değiliz ki... Yönetimden ne bekliyoruz ki? Hoca'dan ne bekliyoruz ki? Herkesin hesabı ayrı.

Herkesin Beşiktaş'ı sevdiğinden kuşkum yok, burada eleştirdiğim bu insanların gecesi gündüzü Beşiktaş, benden de daha çok seviyor ve sahipleniyorlar eminim.

Sorun şu ki; Beşiktaş kendini herkesten çok eleştiriyor, kendi içinde uzlaşamıyor çünkü bu alemin en aşkla seven insanları burada. Herkes Aşkı için çırpınmak istiyor ve kendi doğruları var..

Ama BEŞİKTAŞ artık herkesin kendi doğrusunu yapacağı bir yer değil. Yapılabilecek tek şey var. DESTEK, ne olursa olsun DESTEK. Düşene omuz verme zamanı, bizden olanı sahiplenme zamanı.

Yanlış mıyım? Belki.. ama şundan eminim bu duruş bize yakışmıyor. Kartallar gibi bir duramıyoruz bu ..t olmuş aleme karşı. Üzüntüm buna..


20 Haziran 2012 Çarşamba

Bira Tadımına Giriş: Leffe, Hoegaarden, Barbar


Evet, bundan yaklaşık 2 hafta önce kendimize bir hedef koymuştuk. Sene sonuna kadar 50 farklı bira tadımı ve bunların yorumlarının, resimlerinin yayınlanması. Geçen süre zarfında iyi çalıştım. Türkiye pazarına hakim biraları portföye eklemeden 40 farklı çeşit denemeye ulaşmış bulunmaktayım.

Bunların tanıtıma geçmeden önce ‘kendi çapındaki yazı dizisiniz’ ile ilgli bazı kriter ve bilgileri de paylaşmak istiyorum;
  • Tadımdan anlamam, damağım iyi değildir. Bu süreçte amaç gelişmek, bilgilenmek. Geyik. Yıllar sonra bu satırlayı okuyup gülmek de ayrı bir hedeftir.
  • Hata yapmak serbest, birçok birayı ilk defa denemiş olacağım, sadece kişisel duygu ve görüşler aktarılacak.
  • İçilen hemen hemen hiçbir bira uygun şartlar altında test edilmemiş olacak. Çalışma alanlarım/şartlarım genellikle bir restoran, karanlık bir bar, ağır bir yemek ile birlikte, loş ışıkta vs.. dediğim gibi amaç gelişmek, eğlenmek. Ne zor şartlar altında çalıştığımı görerek şimdiden takdir ettiğinizi tahmin ediyorum..
  • Bilgilerle ilgili birçok kitaptan alıntılar olacak, hepsini tek tek belirtemem ama topluca bir listeyi bir yazımda paylaşabilirim.
  • Bu yorumları yaparken kaynağımın ne olduğunu, bilgimin nereden geldiğini merak edenlere Cem Yılmaz ‘Bir Tat Bir Doku’da gerekli cevabı vermişti. Sorgulamayın, zorlamayın. Kaynak:….
İçmeyi severim, en çok da içki ortamlarındaki muhabbeti. Bunda Beşiktaş’lı olmam da bir sebep midir bilemiyorum. Rakı, Viski, Votka, kokteyller, saçma sapan karışımlar derken gerçekleştirdiğim Yurtdışı (Belçika) seyahatlerinden 70’lik özel bira şişeleri ile dönmeye başladım. O biralardaki tadı ve farklılığı hissettikten sonra da küçük çaplı bir hastalığa dönüştü Bira tutkusu. Eski tüm denemelerimi içtiğim biralar bir kenara bırakarak bu işi araştırmaya ve sıfırdan her içtiğim birayı not edip değerlendirmeye karar verdim. Bugünkü ilk yazımda ilk kıvılcımların çaktığı ve henüz hiçbir şey bilmediğim zaman denediğim 3 biranın tanıtımını yapacağım.



Leffe Tripel. Türkiye’ye giriş yapan Leffe’lerden değil. Özel üretim bir bira. Aromayı hissediyorsunuz hemen, alkol orani 8.5 olmasına rağmen içimi çok rahat, rahatsız edici bir alkol hissiyatı kesinlikle yok. Resimde de görüldüğü üzere bulanık sarı bir tonu var ama buğday biraları gibi değil. Harika yumuşak kremamsı bir beyaz köpüğü var. Kokusu ve tadı dengeli, ne çok açık ne çok koyu.. Normal Leffe Blonde’a (Türkiye’ye de geldi) göre daha aromatik. İçindeki meyve ve tat aromalarını tabiki ayırdedemedim ama içmekten büyük keyif aldım. PUAN: 8/10





Hoegaarden Grand Cru; Leffe tripele göre daha koyu ve yine hafif bulanık. Turuncu ve sarı arası harika bir rengi var. Kokusu ve tat Leffe Tripel’e yakın. Türkiye’deki hiçbir bira ile karşılaştırılamaz. Zaten isteseniz de kolay kolay ALE tipi bira bulamazsınız buralarda. Değişik tatlar. Alkol oranı kırmızı Tuborg’dan bile yüksek olmasına rağmen içimleri çok rahat. Sonradan bir karışımla alkol oranının arttırılmadığını hissediyorsunuz. Ratebeer.com puanı 95. Fazla söz gerek yok sanırım. Yoğun kremamsı köpüğü, içiminin rahatlığı tatlı ama rahatsız etmeyen yapısı ve kokusu. Tarif etmek için kelime dağarcığımın gelişmesi gerektiğini anladığım ilk bira. PUAN: 10/10

ALE aslında bira ilk icat edildiğinde üretimi yapılan bira tipi. Fermantasyonlarına göre biralar 2 ana sınıfa ayrılıyorlar. ALE ve LAGER. Ale biralar üstten fermantasyonla üretilen biralar.

Bu biraları tattığım yer Brüksel Granda Place'de Roy D'espagne. 1697’de inşa edilmiş bir yer. Adını zamanın İspanya Kralı'ndan alıyor ve o zamanlar burası güney Hollanda’ya dahil bir Bölge imiş. 2.kattaki (su an oturduğum yer) kısım İspanya kralı (Charles II) tarafından restore edilmiş. Böyle bir bir ülkesinde ve mekanda kötü bira içme şansım o kadar az ki..

Son biramıza geçiyoruz bu günlük;

Barbar; Strong blond beer with honey! Yine hafif bulanık bir bira, bizdekiler gibi su degil. Şişesi ve bardağı çok şık. Tıpalı şişeleri daha sıcak ve havalı buluyorum. Kokusu biraz daha tatlı. İçimi de diğer iki biraya göre biraz daha yumuşak, tatlı bir bira sonuçta. Garsonun belirttiği gibi Belçika’nın en iyi birası olduğunu düşünmüyorum.  Alkol orani %8. Tatlı bira içmek ama şekerimsi bir aroma, mevye suyu kıvamında bir karışım istemeyenler için ideal. Biradan uzak duranlar için iyi bir giriş olabilir. Rate beer puanı 87. Bu puanın değerini bildiğiniz bir bira ile karşılaştırma olması için şöyle açıklayım; Efes Pilsen’in puanı:7 Bunlar overall puanlar, kendi kategorileri içerisinde değerlendirildiğinde durum daha da değişiyor. PUAN: 8/10

Bugün sınırlı sıfat tamlamaları ve maksimum kelime tekrarları ile tanıtımını yaptığımız biraların ilki Abbey, diğerleri Strong Ale kategorisindeydi. Yani bunları kolay kolay bulamazsınız. Bir sonraki yazımda biraz bira tiplerini kısaca özetleyip piyasanın hakimi bu pilsner’ler ne ayak bunun biraz değerlendireceğim.

Şerefe….

18 Haziran 2012 Pazartesi

Seninle Üzülmeye Geldim Kaptan Samet!

Demirören gitmeden önce öne çıkan en önemli mesajlardan biriydi; 'Çocukluğumuzun Beşiktaş'ını istiyoruz!!'

Peki neydi özlemini duyduğumuz? Çok net; 8 yılda Yıldırım Demirören ne yaptıysa tersi.
Beşiktaş'ımızın yeni Başkanı Sayın Fikret Orman aday olduğunda, konuşmalarını dinlediğimde açıkçası biraz çekincelerim vardı.

Ama şu an görüyorum ki Fikret Orman yalnız, yönetimde farklı görüşler ve çatlaklar var.. Medyanın da şişirmesi ile şu ana kadar şunu yaptı bu yüzden de bu görevi en iyi o yapar diyemeyeceğimiz insanlar önce büyük yankılarla görev alıp sonra görevden kaçıyorlar. Herkes kendi başarısının peşinde, taşın altına Sayın Başkan'dan başka elini koyan yok. Ve tüm bunlara rağmen, ÇARŞI'ya rağmen, Yönetimdeki çatlak seslere rağmen Samet Aybaba gibi bir ismi takımın başına geçirmeye cesaret edebiliyor bu Başkan.

Blogları okuyorum ve içimden hem üzülüyor hem gülüyorum. Herkesin reçetesi hazır, özkaynaktan yetişen futbolcular, Arma'nın değerni bilen oyuncular, saldıran bir Beşiktaş vs. vs.. Bu yorumlar meşhur yorumcularımızın su yorumuna benziyor: ''Gol yemeden 1 gol atarsak maçı kazanırız.'' Arkadaşlar, ne olur uyanın artık! Futbol o sizin çocukluğunuzdaki Futbol değil. FM'de 2 ligten takım alıp şampiyonlar liginde final oynatabilirsiniz. Ama FM'de..

Herkes Uzman, herkes hem Yönetici, hem Teknik Direktör, Hem Muhasebeci. Artık susma zamanıdır! Destek Zamandır! İçimizden olmayanları Beşiktaş'ın çocuğu ilan etmeme, Eski Kaptanlarımıza sahip çıkma zamanıdır. Artık az bilme zamanıdır.

Tek doğru yoktur! ve şu an seçenekler içinde doğrular o kadar az ki Beşiktaş için. Tek yapılması gereken var. Cesaretli olmak!, Karar almak! Herkese rağmen, Herşeye rağmen.  Herşeyden önce Taraftara rağmen! Bu kulüp bu hale taraftar yüzünden geldi! 

Liderlik budur. Başarı herkesin bildiği reçeteleri uygulamakla gelmez, başarı risk almakla olur, Liderlik yaparak olur!

Bunlar henüz iyi günlerimiz. %100 taraftar desteği ile gelen Aykut Kocaman'ın yarım sezonda ne hallere düştüğünü alttaki resim açıklıyor. Başkanları herkese rağmen, taraftara rağmen arkasında durdu. Tek Adam Aziz Yıldırım bile kaç kez sallandı koltuğunda.


İlk hatada göndermeye çalışacaklar, (çalışacağız) Başkanımızı, bu yürekli adamı. Yazık etmeyelim tek umudumuza. Zaten çok geçti. Daha da zorlaştırmayalım.

Biz taraftarız, tek derdimiz ARMA. Destek olalım..

Sonuç olarak;

Hoş Geldin KAPTAN!. İster başarılı ol, ister olma. Sen Beşiktaş'ın kaptanısın, bu ağızdan sana ne küfür çıkar ne ıslık, çünkü bu yürek bilir ki o arma sahada kaybederse sen de benim kadar üzülürsün.

Bu da bana yeter.


Sevinmek için sevmedik.. Değil mi?