9 Aralık 2011 Cuma

BeşikTAŞ! Yüzler Gülüyor...


Sebebi iş yoğunluğu olmak üzere nispeten uzunca bir süredir blogdan ve yazmaktan uzak kaldık. Bu süre zarfından aşkımızdan uzak kalmadık tabi ki. Çünkü; Aslolan Hayattır, Hayatta Beşiktaş..
Bu kısa süre içinde çok önemli gelişmeler ve değişimler oldu Beşiktaş’ımızda. Değişmeyen tek şey Demirören spor kulübü olmak yolunda atılan dev adımlar. Ama bugün bu konular girmek istemiyorum. Kendi kişisel görüş geçmişimi tutabilmek adına son dönemde Beşiktaş’ta yaşanan olayları derlemek ve değerlendirmek istedim.
Başlıklar halinde kısa bir özet oluşturmak gerekirse;
  • Guti Haz. Beşiktaş’tan ayrıldı.
  • Deron Williams Beşiktaş’tan ayrıldı.
  • Kısaca ‘yeni şike yasası’ hazırlandı, Cumhurbaşkanı’ndan döndü. Şimdi aynen yine köşk yolunda.
  • Tahliye talepleri red edildi.
  • Futbolculara! Seyirden men cezası kondu. (Yasa ayrı, uygulama ayrı komedi)
  • Evimizdeki 2 derbiden de beraberlikle ayrıldık.
  • Beşiktaş futbolda takım olma yolunda çok önemli adımlar attı.
  • Basketbol takımı Deron ve Semih’in ayrılmasından sonra henüz bir dağılma göstermedi. Mücadelesini sürdürüyor.
  • Carvalhal takıma, yazarlara ve taraftarlara kendini kabul ettirdi.. hem de böyle bir ortamda..

Yazının devamı burada;


Önce vedalarla başlayalım;
Guti 20.000 taraftarın stadı doldurduğu muhteşem bir törenle geldi, ve sessiz sedasız ama en azından kavga anlaşmazlık olmadan Beşiktaş’tan ayrıldı. Çok önemli bir oyuncu, gelişine de kesinlikle karşı değildim ve çok sevindim, bence gidişi de doğru zamandaydı. Artık Beşiktaş’a faydalı olmayacağı çok belliydi. Önce Beşiktaş!. Teşekkürler Guti Haz. O armanın altında seni izleyebildiğimiz, tribünlerde Forza Guti, Guti Alleeeeyy diye bağırabildiğimiz için.. Yolun açık olsun…



Deron Williams. Kimse geleceğine inanmadığı için gelişi ‘belki de benim beklediğim derecede’ şaşalı olmadı. Gidişi ise tam da acaba tüm sezon burada mı kalacak, şampiyonluk mu geliyor düşüncelerinin tavan yaptığı anda birden bire oldu. Türkiye sporu onun sayesinde profesyonelliğin, yıldız oyuncu olmanın ne olduğunu bir kez daha gördü sanırım. NBA’in en iyi 3-4 guardından biri Türkiye gibi alt bir ligde maç seçmedi, Semih sallana sallana defansa gelirken o koşa koşa geldi. Belki de antreman yapmayacağı salonlarda maçlara çıktı, elinden gelenin en iyisini yaptı. Teşekkürler Deron. Seni dünya gözüyle canlı olarak o forma altında izleyememek tamamen benim ayıbımdır. Gidişinde üzücü olan en önemli nokta: Beşiktaş yazısından büyük bir Milangaz yazısının tavana asılmış olması. Demirören, sana yakışan bu, bunu anladık.. Adın bile insanların artık midesini bulandırmaya başladı. Yeter lütfen git artık…

Şike konularına, iddanameye fazla değinmeyeceğim. Sadece olayın komikliğini ortaya koyan bir kararı buraya not düşmek istedim; ‘Futbolcuya seyirden men cezası!!’ Hocam ben seyretmiyorum oynuyorum amaaaa J. Teknik direktör kenardan bağırır; CAAANN, SERCAAAANNN, SEZEEEERR maçı seyretmeyin, koşun biraz! Polisler alır vallaaa..

Yazıdan uzak kaldığımız dönemde 2 derbi 1 Trabzon maçı geçirdik. Hepsinde de üstün olan, maçı kazanmaya yakın olan taraf Beşiktaş’tı. Fener maçında Tribündeydik. Babamla maça gitmenin keyfi bambaşkaydı. ÇArşının ortasında fener maçında olmak biraz yorucu olsa da herşey 'sonuç hariç' çok güzeldi. Resimler aşağıda; sağ olsun Cenk maçı son dakikalarda teslim etti. Uzatmalar ise tribündeki üzüntünün Van organizasyonunu erken başlatmaya yol açması ile pek oynanamadı. Binlerce atkının sahaya süzülüşünü görmek duygulandırıcıydı.






Galatasaray maçında ise geride kalan tüm maçlarda yakalayamadığımız kadar pozisyonu ilk yarıda kaçırarak maçı berabere bitirdik. Şanssızlık. Bu amçın ikinci yarısında da yine bir VAN organizasyonu ile tribünler soyundu. Van üşüyor, biz de! Düşünene, yapana herkese helal olsun.. ama bu andan itibaren de hem seyirci hem oyuncular maçtan koptu. Bir derbi de böyle bitti. 2 derbi Van’a feda olsun..

Gelelim asıl meselemize; Beşiktaş TAŞ gibi.. Almanlar takıma monte edildi, orta saha dinamik ve koşan oyunculardan oluşturuldu, defansın ortası artık belli. Rotasyona dahi gidilmiyor. Simao ve Q7 form tuttu. Yumuşak/Yıldız takımından, Sert/Savaşçı Takım hüviyetine bürünüldü. Bu kısa zaman içerisinde de Trabzon, Maccabi, Ordu, Manisa deplasmanlarından başarı ile çıkıldı. Carvalhal’i hep beğendiğimi ifade ettim. Ama takımdan kuruluş yapısı ve yönetim yüzünden umudum yoktu. Deplasmanda maç kazanamaz, ilk 4’e giremez dediğim takım 3-4 maçtır İstanbul’a dönemiyor yoğunluktan. Öyle bir maç temposu var ki yenilseler kızamayacağım ama zaten yenilmek bir tarafa Taş gibi oynuyor, göz açtırmıyorlar. TEŞEKKKÜRLER CARVALHAL. Seni hiçe sayıp karton poster yanında fotoğraf çektirmek zorunda bırakanlar utansın. Bu kadar egosuz, bu kadar önceliği işine veren bir insan olduğun ve şansa da olsa burada olduğun için teşekkürler.

Bloglarda, gazetelerde herkes sallıyor, ama hiç bilmediğin bir ligde, Beşiktaş gibi şişkin ve yıldız ağırlıklı bir kadroda, şike ile darmadağın olmuş konsantrasyonla, bu yönetim ve başkanla takımı hem Avrupada hem de ligde bu seviyede tutmak büyük başarıdır.
Son olarak biz niye seviniyoruz sene sonunda 1. bitiren’e gazoz kupası bile vermiyorlar diye arada sırada düşündüğümde aklıma gelen cevapla yazımızı bitirelim.

Sevinmek için Sevmedik ki Seni….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder